Köy Enstitülerinden sağlığa büyük katkı
Temel amacı köy öğretmenleri yetiştirmek olan, köy çocuklarına öğretmenliğin yanı sıra demircilik, yapı ustalığı, terzilik, ebelik gibi pratik mesleklerin öğretildiği Köy Enstitülerinin eğitim programında sağlık eğitimi de yer alıyordu. Tabiat ve Okul Sağlık Bilgisi dersinde insan anatomi ve fizyolojisi, genel sağlık kuralları gibi konular işlenirken, Ev İdaresi ve Çocuk Bakımı dersinde ise çocuk sağlığı, bakımı ve hastalıklarına ilişkin konular öğretiliyordu. Köylere gidecek doktor bulmakta zorlanılması yörenin çocuklarından sağlık elemanlarının yetiştirilmesi fikrini gündeme getirdi. 1943 yılında Köy Enstitülerinde “Sağlık Memuru Kolu” ve “Köy Ebesi Kolu” oluşturulması kararlaştırıldı. Sağlık Kolları Malatya, Erzurum, İzmir ve Ankara’daki 4 enstitüde eğitime başlamış, kısa bir süre sonra bu eğitimi veren enstitü sayısı 7’ye çıkmıştı. Köy Enstitülerinin Sağlık Bölümleri kapatıldıkları 1951 yılına kadar 1599 köy sağlık memurunu mezun etti.
‘Birinci On Yıllık Milli Sağlık Planı’
1946 yılında ‘Birinci On Yıllık Milli Sağlık Planı’ kabul edildi. Bu plan her ne kadar tam anlamıyla uygulama alanı bulamamış olsa da sonrasında benimsenecek sağlık politikalarının temel yapısını oluşturdu. Bu tarihten itibaren öncesinde yerel yönetim birimleri tarafından idare edilen yataklı tedavi kurumlarının yönetimi merkezi yönetime geçiyor, köylerin sağlık hizmetlerinden yararlanması amacıyla sağlık merkezlerinin kurulması için çalışmalara başlanıyordu. 1950’de 22 olan sağlık merkezi sayısı 1955’te 181’e, 1960’da 223’e ulaştı. 1946’da yaşanan bir başka önemli gelişme Sosyal Sigortalar Kurumu’nun kuruluşu oldu. Kurum 1952 yılından itibaren Türkiye’nin dört bir yanında kendi hastanelerini kurmaya başladı. Sigortalı çalışanlara hizmet vermesi amacıyla açılan bu hastaneler 2005 yılında Sağlık Bakanlığı’na devredildi. 50’li yıllar sağlık personeli sayısında önemli artışların görüldüğü bir dönem oldu. İstanbul ve Ankara’nın ardından İzmir’de Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi 1955 yılında eğitime başladı. 1950’den 1960 yılına gelindiğinde hekim sayısı 3.020’den 8.214’e, hemşire sayısı 721’den 1658’e, ebe sayısı da 1.285’ten 3.219’a yükseltilmişti.
Yeşil kart ve GSS
1992 yılında sosyal güvencesi olmayan, maddi durumu yetersiz kişilerin sağlık giderlerini karşılamak amacıyla Yeşil Kart projesi uygulamaya kondu. 1995 yılına gelindiğinde 1.7 milyon kişi yeşil kart sahibiyken, bu sayı 2010 yılında 10 milyon kişiyi geçiyordu. 2008 yılında Genel Sağlık Sigortası kapsamına alınmasıyla proje son buldu.
Genel sağlık sigortası ve aile hekimliği
2000’li yıllar sağlık alanında önemli gelişmelerin yaşandığı bir donem oldu. 2002 yılında Acil Eylem Planı’nın belirlenmesinin ardından 2003 yılında ‘Sağlıkta Dönüşüm Programı’ kamuoyu ile paylaşıldı. Programla sağlık hizmetlerini etkili, verimli, eşitlik ilkesine uygun olarak sunmak hedefleniyordu. ‘Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın en önemli ayaklarından biri ‘Genel Sağlık Sigortası’ oldu. 2006 tarihli 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle Bağkur, Emekli Sandığı ve SSK tek bir çatı altında birleştirildi. Yeşil Kart kapsamında olan vatandaşlar da Sosyal Güvenlik Kurumu kapsamına alındılar. ‘Sağlıkta Dönüşüm Programı’ ile gelen bir başka önemli yenilik de aile hekimliği oldu. Ülke genelindeki her vatandaşa koruyucu sağlık hizmetlerinin yanında tedavi imkanı da sunan aile hekimleri birinci basamak sağlık hizmetlerinde önemli bir rol üstleniyor.